Sayfalar

Bu blogu beğendiniz mi?

22 Aralık 2011 Perşembe

Konstantin Stanislavski

Moskova Sanat Tiyatrosu'ndan dünyaya açılmış bir pencere....



“Kendinde sanatı sev, sanatta kendini değil”
                                                                                                           Stanislavski

STANİSLAVSKİ  VE  MOSKOVA  SANAT TİYATROSU*


            Moskova sanat tiyatrosunun ilk provasında, “uzun süredir beklenen çocuk” olarak betimler Stanislavsky yeni tiyatrosunu: Tekdüze yaşamlarına “ışık ve güzellik” getirecektir, ama “düşünsel ve akla yönelen” bir yolu seçmiştir. Öyle “basit ve özel bir  iş” de değildir, toplumsal bir görevi üstlenmiştir. Bu yüce bir amaçtır ve sanatçıdan ona kendisini adamasını ister. Tiyatroyu, halk üstünde güçlü bir etkisi olan ve sanatçıya sorumluluk yükleyen toplumsal bir sanat olarak değerlendirmektedir. Konstantin (Sergeyeviç)  Stanislavski  tam anlamıyla ilk Rus tiyatro yönetmeni olmakla kalmamış, aynı zamanda -oyunculuk yöntemi başta olmak üzere- yaptığı çalışmalarla da çağdaş tiyatronun oluşmasında bir dönüm noktası olmuştur.
            1890  yılıda Rusya’ya ikinci kez gelen Saxe-Meiningen Topluluğunun gerek profosyenel tiyatrolarda o güne dek izlenmemiş olan oyun düzeni, gerekse sahnenin plastik değeriyle birlikte yapıtın anlamını ortaya çıkarma çabası Stanislavski’nin de, Avrupalı meslektaşları gibi, ilgisini çekmiştir.Yönetmen bunlardan  sonra yaptığı çalışmalarda, takım oyunculuğu ve disiplini, sahnede yaratılan yanılsama, etmenlerin kullanımı, gerçeğe uygunluk, ayrıntıların önemi gibi Alman tiyatro topluluğunun izlediği  çizgide gidecek ve zamanla kendi geliştirdiği oyunculuk ve sahne anlayışıyla da tiyatro sanatına yeni boyutlar  kazandıracaktır.Dönemin ünlü eleştirmen ve yazarı Nemirovitch-Dantchenko’yla birlikte 1898 yılında Moskova Sanat Tiyatrosunu kuran Stanislavski, yeniyi doğru bir biçimde yakalayabilmek için, eskiyi yadsımak değil, tam tersine, ondan ders almak gerktiğine inanır: Yeni olanı yaratmak, eskiyi iyi tanımaktan, onun ne olup olmadığını sağlıklı olarak düşünmekten geçmektedir.Ne var ki,var olan geleneksel tiyatro biçimleriyle uğraşmak yerine, insanın yaratıcı doğası üstüne kurulmuş bir tiyatro tekniğine yoğunlaşmayı seçer.O döneme dek Rus sahnelerinde geçerli olan oyunculuğu yapmacık, süslü ve tekdüze bulur; sahne de buna koşut olarak durağan, basmakalıp ve sahtedir.Stanislavski’yi asıl şaşırtan da, olabilecek en yapay bir durumda oyuncudan son derece doğal davranmasının istenmesidir.Oysa sahne bir “yaşam alanı’’olmalıdır, oyuncular da taklit yapmaktan, basmakalıp kişileri canlandırmaktan kurtulup yaşayan insanlara dönüşmelidir.Tiyatronun yeni yönetmenlere, bu sanatın öneminin bilincinde olan ve sorumluluğu taşıyabilecek güce sahip yönetmenlere gereksinimi vardır. Stanislavski’nin düşündeki yönetmen öğretmen, sanatçı, yazar, yönetici  niteliklerini  kendinde toplayan kişidir.Ve amacı salt bir oyun çıkarmak olmamalı, daha da önemlisi, her gösteride bir oyuncu yaratabilen kişi durumuna gelmelidir. Öte yandan iyi bir yönetmen,kendi görüşlerini oyuncuya aktarıp bunları uygulatmaya çalışmaktan,bir başka deyişle,ona nasıl oynaması gerektiğini söylemekten çok,oyuncunun “iç dünyasını bir mıknatıs gibi yakalayıp neler içerdiğine bakan” ve bunların dışa yansımalarını gözeten kişidir.
Moskova  Sanat Tiyatrosu özgünlük arayışı içindedir. Topluluğunu kurmadan önce yönettiği Otello’da,Meiningen örneğinden yola çıkarak,sahnenin olabildiğince özgüne yakın olmasına dikkat eden Stanislavski,Antoine’in yaptığı gibi,oyunun geçtiği Venedik’e gidip araştırmalarda bulunmuş,aksesuar aramış her öğenin aslına benzemesini istemiştir.
 Moskova Sanat Tiyatrosunun sanatsal çizgisini belirleyen önemli adlardan biri de dekoratör  Viktor Simov’dur. Bir oyunun masabaşı çalışmasından perde açılıncaya dek Stanislavski’yle yan yana ve eşit  düzeyde çalışmıştır Simov.Birlikte kurguladıkları bütün oyunlarda sahnenin tarihsel açıdan doğru düzenlenmesine özen göstermiştir. Yine aynı bağlamda,tiyatronun açılış oyunu olan Tolstoy’dan uyarlama Çar Fyodor Ivanoviç için Stanislavski’yle uzun araştırmalara girişmiş,çeşitli belge ve resimler toplamış,oyunun geçtiği yerlere gitmiştir.Ve topluluğun ana ilkelerinden birine dönüşen bu yöntem doğrultusunda birçok oyunda benzeri çalışmalar yapmıştır.Çar Fyodor’la tanınan Moskova Sanat Tiyatrosu,Çehov’un Martı’sıyla kendini bulmuş,bir dizi Çehov’dan sonra,bir süre Meiningen ve Theatrelibre’inkini anımsatan bir repertuarı benimsemiştir: Tolstoy (Karanlığın Kudreti),Gorki  (Filistinliler,Ayaktakımı Arasında ),Shakespeare  (Jül Sezar)...
Stanislavski’nin bir özelliği de sahneye çıkmadan önce yapılan masabaşı çalışmasına,yani oyun metninin önce kuramsal olarak ele alınıp irdelenmesine büyük önem verişidir. Oyuncunun rolüyle bütünleşebilmesi için masabaşı çalışmasının vazgeçilmez olduğuna inanır yönetmen. Aylarca süren bu çalışmada amaç, oyuncunun sahnede canlandıracağı yaşantıyı uzun uzun düşünüp kurcalaması ve rolü önce kafasında oluşturabilmesidir. Sahneye çıkmadan önce oyunla ilgili hiçbir sorun kalmamış olmalıdır. Yine aynı biçimde, sahne üstünde de uzun ve yorucu bireysel provalar yapılır, yeteniğin ortaya çıkması için uğraşılır.
            Seyirci ile yakın ilişki kurmaktan kaçınan, bunun neredeyse olanaksız olduğuna inanan eski anlayışada karşıdır Moskova Sanat Tiyatrosu. Tam tersine, seyircinin oyuna inanması, ona kendini kaptırması gerektiğini düşünür. Tiyatrodan çıktıktan sonra seyrettiklerinin etkisinden kurtulamamalı, gördükleriyle ilgili ciddi sorular sormalıdır kendine.
            Yönetmenlik ve oyunculuk sorunlarıyla olduğu kadar tiyatronun etik yanı üstüne de düşünmüş olan Stanislavski, tiyatronun yalnız oyuncuya değil, seyirci için de bir kürsü niteliği taşıdığına inanır. Bir yaşam okuludur tiyatro; Oyuncularsa güzelliğinin ve gerçeğin öğretmenidirler.
            İhtilalden (1917,Bolşevik İhtilali) sonra dünyaca tanınmış Rus yönetmenleri de yeni rejimin felsefesi içinde çalışmaya başladılar. Stanislavski, gerçekçi anlayışı içinde toplumcu gerçekçilik kavramına en çabuk uyan yönetmen oldu. Bir yandan oyunculuk yöntemini geliştirirken bir yanda yeni Sovyet yazarlarının oyunlarını sahneye getiren bu sanatçı, Stalin döneminde Sovyet Rusya’nın resmi tiyatro üslubunu yansıtan bir yönetmen oldu. İhtilalin ilk yıllarında çekimser kalan ve bu yüzden öğrencisi Meyerhold’un eleştirilerine hedef olan Stanislavski, 1926 yılından itibaren, Sovyet kültür politikasını benimsedi ve az bir süre sonra tiyatrosunu bu politikanın en güçlü sanat merkezlerinden biri yaptı.
            Stanislavski bununla birlikte, yöntemini de yavaş yavaş değiştirmeye başlamıştı. Gerçi yine psikolojik birey temeldeydi, ama artık ön düzeyde olan birey değil o bireyin çevresindeki toplum ve o bireylerin toplumu anlamlandıran davranışlarıydı.
            Moskova Sanat Tiyatrosu en büyük sanatçısı Stanislavski’yle birlikte Rusya’nın en büyük oyuncularını barındırdığı gibi, Stanislavski’nin insan doğasına uygun olarak durmadan geliştirdiği oyunculuk yöntemi ve sahneye konulan oyunlarda elde edilen başarılarla halk üzerinde hiçbir tiyatronun yapamadığı etkiyi yapmıştır.

            Stanislavski Oyunculuk Yöntemi

           
            Tiyatro yaşamı boyunca incelikli bir oyunculuk yöntemini soruşturmuş olan Stanislavski, insan bedeninde bir yaşam yaratmanın yolunun insanın ruhundan geçtiğine inanır;Yöntem sahne üzerinde ruhun yaşatılmasıdır.
            Stanislavski’ye göre psikolojik yaşantımızı üç güç kaynağı yönlendirir. Bunlar;
            -Akıl,
            -İrade,
            -Duygudur.
Bunlara Stanislavski “iç hareket ettirici güçler” adını verir. Akıl ve iradeyi denetleyebilmek her insanın kolayca yapabileceği şeylerdir. Ama, duyguları denetlemek o kadar da kolay bir şey değildir. Bir oyuncu için önemli olan bu duyguları denetim altına alabilmektir. Bu noktadan hareketle oyuncunun yapacağı ilk şey, rol kişisi ile kendi benliği arasında benzerlikler bulmaya yönelmektir. Oyuncu ancak kendi karakterinde mevcut duyguları yansıtabilir. Kendi karakterinde olmayan duygu ve düşünceleri yaratması olumsuz sonuçlar verebilir. Oyuncu oynadığı kişilik ile kendi kişiliği arasında benzerlikler bulacak ve oyunun geçtiği yeri de dikkate alarak oynayacaktır.
            Oyuncu canlandıracağı kişiliği derinlemesine, aşağıda ki sorulara karşılık vererek incelerse daha başarılı olacaktır;
            -Çağ
            -Zaman
            -Ülke
            -Yaşam şartları
            -Psikolojik yapı
            -Yaşayış biçimi
            -Toplumsal durum
            -Dış görünüş
            -Alışkanlıklar
            -Tavır
            -Hareket
            -Ses
            -Konuşma biçimi
            -Karakteri
            -Yapısı vs...vs...
            Stanislavski’de oyuncu yaşama doğrudan bakabilmelidir. Kopya çekmek yerine toplum ve dönemini araştırmalı, gerçeklerin dışa nasıl yansıdıklarını saptamaya çalışmalıdır. Gerçekçi olmaktan söz ederken de, sanatsal gerçeklikle sanat dışı gerçekliğin arasındaki ayrımın altını çizmeden edemez: “...resim ve fotoğraf arasında ki fark kadar büyüktür.İkincisi her şeyi olduğu gibi yansıtır, ilki ise sadece gerekli olanı...Bu , ressamın yeteneğini gerektiren, tuval üzerine seçip koyma işidir.”
            Stanislavski’nin çağdaş oyuncudan beklentisi, görüldüğü gibi, en azından yönetmeninki kadardır.
            Stanislavskinin oyunculuk yönteminde diğer önemli kavramlar ise şunlardır;Dış mekanizma-fiziksel kişilendirme,kasların gevşemesi,tutumluluk ve denetim,tonlama,eylem ,büyüleyici eğer, imgelem ,konsantrasyon, birimler amaçlar,inanma gerçeklik duygusu, coşku belleği, duygu düşünce alış verişi, duruma uyma, kesintisiz çizgi, hız ve tartım.


                                                               “Küçük rol yoktur, küçük oyuncu vardır.”

                                                                                                           Stanislavski





Kaynakça:

            Çamurdan, Esin. Çağdaş Tiyatro ve Dramaturgi.
            Arıkan, Yılmaz. Uygulamalı Tiyatro Eğitimi 1.
            Nutku, Özdemir. Dünya Tiyatro Tarihi 2.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder